Zihinselleştirme: İçi anlamak
- Eylul Ezgi Serul
- 13 Mar
- 4 dakikada okunur
Zihinselleştirme nedir?
Türkçeye zihinselleştirme olarak çevrilen Mentalization kavramı, hem bir isim hem de bir eylemi niteler.
Zihinselleştirme; insanın içindekine dönüp kendine dışarıdan ve bir başkasına da içeriden bakabilme yetisidir. Kişinin bir başkasının ve kendisinin düşünce süreçlerine dair akıl yürütebilmesi, neden-sonuç ilişkisi atfetmesini ve yaşadığı olayları anlamlandırma halini kapsar.
Belki daha somut bir anlatımla, bir kişinin yaptığı bir şeyi neden yapmış olabileceğine dair düşünce süreçlerini düşünebilmek, buna dair farklı alternatifler üretebilmek ve bunları anlamlandırabilmek veya kendi yaşadığımız bir olayın bizim içimizde nereye tekabül ettiğini düşünebilmek bize neden belli bir duyguyu hissettirdiği üzerine düşünebilmek bir zihinselleştirme halidir
Bu ikisinin beraber olduğu yer de tam bir zihinselleştirmedir, bu sebeple ilişkiseldir de. Ben ne yaptım? Neden yaptım?, O bundan ne anlamış olabilir?, Neden öyle görmüş olabilir? O ne yapmış olabilir? Ne düşünerek yapmış olabilir?.
Bütün bunları sürekli ve tekrar tekrar sormak ve cevaplamaya çalışmak ve kafa yormak değil de daha çok ön bilinçte gerçekleşen otomatik bir akıl yürütme, hayal etme yeteneği olarak düşünebiliriz zihinselleştirmeyi.
Zihinselleştirme, empatiden farklı ve daha geniş bir kavramdır çünkü burada sadece bir başkasının duygularını ortak olarak hissetmek yoktur, buradaki bakış bütün düşünce süreçlerini ele alır, duygular bunun sadece bir parçasıdır.
Zihinselleştirme zihnin bir fonksiyonudur ve dinamiktir, lineer değildir, kişiye, olaya, içinde bulunulan koşullara ve zamana bağlıdır. Bu yazıda kapasite, yetenek, aktivite ve fonksiyon kelimeleri kullanılmıştır ve tüm bunların gelişen, geriye gidebilen, durabilen, açılabilen ve hiç sabit durmayan bir mekanizmayı tanımladığını akılda tutmak bu metin için faydalı olacaktır.
Zihinselleştirme (Mentalization, mentalizing) disiplinlerarası bir araştırmayı gerektirmiştir, günümüzde evrimsel biyoloji, nörobiyoloji ve psikoloji (bağlanma teorisi, zihin kuramı) gibi farklı alanlar bu kavram ile ilgilenmektedir.
İngiliz Psikanalist Deborah Abrahams ve Psikoterapist Poul Rohleder 2021’de psikodinamik psikoterapinin işleyişini incelemek için yazdıkları kitapta; zihinselleştirme kavramı ile ilgili çeşitli kuramcıların fikirlerini bir araya getirerek bir derleme yaparlar ve zihinselleştirmenin sadece psikoterapi çalışmasında değil ama hayatımızın her yerinde ortaya çıkan öneminden bahsederler. Zihinselleştirme; psikoterapi çalışmasının bir aracı hem de bir amacıdır.
Zihinselleştirme ne zaman ve nasıl gelişir? Bu soru kapsamında birinin iyi bir zihinselleştirme yeteneğinin olması nelere bağlıdır diye düşünebiliriz, bir çok değişken etkili olsa temel olandan bahsedebiliriz.
Zihinselleştirme dışarıdan içeriye doğru gelişen bir fonksiyondur. İnsan yavrusu dış dünya ile karşılaştığında etrafında ve kendi içinde olan bitenleri anlamak için bakım verenine ihtiyaç duyar. En temelde bebeğin ve bakım vereninin güvenli bir bağın içinde var oluyor olmaları gerekir. Yaşantılar bakım verenin zihinselleştirmesinden geçip çocuğa aktarılır ve burada da güvenli bir bağ elzemdir. Bebeğin bu içeride ve dışarıda olanları anlamlandırabileceği güvenli bir ilişkisi olduğunda; bakım vereninin oradaki varlığına, onun aklına ve onun yönlendirmelerine güvenip kendini ona bırakabilir. Böylelikle zihinselleştirme yeteneğini bakım vereninden kendisine katacak bir alanı olmuş olur.
Örnek olarak; bebeğin karnı açken bedeninde bir yerlerde, içinde bir gerilim hissedebilir bir şeyler yanlış gidiyordur ama bunun karnının aç olmasından, meme istediğinden kaynaklı olduğunu anlamak ve eğer beslenirse karnının doyacağını ve o gerilimi aynı şiddetle hissetmeyeceğini hayal etmek veya anlamak henüz sahip olmadığı bir zihinsel fonksiyonu gerektirir işte burada güvenli bağ duyduğu bakım veren sahneye girer ve ağlama taklidi yaparak, bebeğin ağlamasına benzer ve abartılı sesler çıkararak, gerilimli mimikler yaparak bebeğe “çok acıktın çok huysuz hissediyorsun canım bebeğim” der. Tam burada mentalizasyon işleminin tohumu atılmıştır.
Bebeğe hem hissettiği şeye çok yakın bir duygu atfetmiştir yani tutarlıdır hem de abartılı ve oyuncu bir yerden yaparak bunun dışarıdan geldiğini vurgulamıştır bebeğe, bunu asıl hisseden ben değil sensin mesajını da iletmiştir. Bebek zamanla bu gerilimi “karnının aç olması” durumuna bağlayacaktır ve anlayacaktır. Zihinselleştirdikçe ve anladıkça, bebek için içindeki gerilimi düzenlemek kolaylaşacaktır çünkü artık bu gerilimin ne olduğunu biliyordur, bir anlamı vardır. Bu duygu regülasyonuna ve sakinleşmeye yardımcı olacaktır, bu yaşadığı gerilim deneyiminin ne olduğunu bilmek belki ağlamasındaki çığlıkları hafifletecek ve belki bacaklarının daha az tekmelemesine yardımcı olacaktır.
O halde dışarıda ve içeride olanları anlamlandırmanın ve zihinde onlara yer bulmanın duygularla baş etmeyi kolaylaştırdığını, yatıştırdığını ve dışa vurumları azalttığını söyleyebiliriz.
Yukarıdaki örnek bir başlangıç noktasıdır ve buradan başlayarak başka birinin de zihninden geçenleri anlamlandırmaya çalışmayı pratik edebiliriz. Fakat elbette yaş ilerleyip, deneyimlerin kompleksitesi değiştikçe, hayatın içinde farklı farklı değişkenler çıktıkça aç olup meme istemekten daha farklı deneyimlerle karşı karşıya kalırız. Artık içeride hissedilen gerilim aç olmak dışında başka durumlardan kaynaklı olabilir, farklı bir sürü ihtimal vardır, ve aynı şekilde başka bir kişinin hissettiği bir duygunun da tek bir açıklaması yoktur artık anlamlandırma hali genişlemiş ve çeşitlenmiştir. Zihinselleştirme fonksiyonu tüm bunlar göz önünde tutulduğunda içinde bulunduğumuz duruma, ilişkilendiğimiz kişiye, duygu yoğunluğuna ve o anki hayat şartlarımıza, göre kapanabilir veya gerileyebilir.
Burada psikoterapi çalışması devreye girer. Psikoterapist ile kurulan güvenli ilişkide, içeride ve dışarıda olan biteni zihinselleştirmenin yolları beraber aranır. Kişinin kendi deneyimlediği duyguları anlamaya çalışmak veya yaptığı bir şeyi neden yapmış olabileceğini araştırmak çalışmanın bir parçasıdır. Akılda tutulmalıdır ki, zihinselleştirme bir “her şeyi bilme hali” vadetmez aksine vadettiği şey esneklik ve alternatiflerdir. Çünkü zihinselleştiriyor olmak, akla ilk gelen ihtimalin ötesinde farklı alternatifleri akla getiriyor ve farklı pencerelerden bakıyor olmayı da beraberinde getirir.
Bu alternatifleri düşünebiliyor olmak ve anlamlandırma çalışması, kişiye duyguları düzenlemek, içerideki gerilimi yatıştırmak, yaşanılan olayları içe sinebilir hale getirmek ve ani aksiyonlar almamak için bir alan açmış olur.
Referanslar:
Abrahams, D., & Rohleder, P. (2021). A clinical guide to psychodynamic psychotherapy. Abingdon, Oxon: Routledge.
Fonagy, P., & Allison, E. (2014). The role of mentalizing and epistemic trust in the ther-
apeutic relationship. Psychotherapy, 51(3), 372–380.
Fonagy, P., & Target, M. (1996). Playing with reality: I. Theory of mind and the normal
development of psychic reality. International Journal of Psychoanalysis, 77, 217–233.
Gergely, G., & Watson, J. (1996). The social biofeedback model of parental a ect-mirroring.
International Journal of Psychoanalysis, 77, 1181–1212.
İllüstrasyon: Serkan Akyol- İnsan insanda bulur kendini
Комментарии